İslam’ın En Büyük Reformu

Günümüzde insanlar İslamı reformdan bahsediyor, reform-bir şeyin hata ve pürüzlerini gidermek yani ıslah etmek anlamını taşır. İslam özünde reform edilemez çünkü zaten en mükemmel haliyle -hatasız ve pürüzsüz olarak- tamamlanmıştır. Allah Maide süresi 3.ayette diyor ki “…Bugün, kâfirler dininize karşı (mücadelede) ümitlerini yitirmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i beğendim…” Yani din RasulAllah sallAllahu aleyhi ve sellem aracılığıyla onun döneminde tamamlanmıştır. Bu yüzden dine ondan sonra yapılan her yenilik bidattır, her bidat sapıklıktır, her sapıklık ise ateştedir. Sunen en-Nesai, 1578. Yani islamda reform islamı değiştirerek günümüze adapte ederek değil özüne döndürülerek, sonradan çıkarılan yenilikleri reddederek yapılır. Bu ise her müslümanın görevidir.

Bunu ortaya koyduktan sonra, islamın önceki tüm dinlerdeki giderdiği ortak sapıklığa değinmemiz gerekir. Bu ortak sapıklık kul ile Allah arasına sokulan aracılardır. Allah ile kul arasında yapılan aracılık geçmişten günümüze pek çok farklı biçimde görülebilir. Bunlara örnek vermek gerekirse, tövbe alan ve günah çıkartma sonrasında kul ile Allah’ın arasını düzelttiğine inanılan papazlar verilebilir. Hind ve budist inançlarının temelindeki heykeller de aslında geçmişte yaptıkları iyiliklerle insanların saygı ve sevgilerini kazanarak ölen kişilerin dikilen putlarıdır. Bu kişiler belki sadece salih kimselerdi veya belki de Allah’ın peygamberleriydiler ancak yüzyıllar sonra ne kişiler ne öyküleri hatırlanır oldu, sadece heykelleri günümüze ulaştı ve insanlar kendilerini bunlara taparken buldular. Bu da islamda heykelciliğin ve canlı çizimlerin resmedilmesinin yasaklanmasının ardındaki en sağlam sebeptir. Yine Hristiyanlıkdaki azizlerin heykelleri de günümüzde putlaştırılmaktadır. Aslında Budizm ve Hinduizmin tarihi tekerrür etmektedir. Önceden salih kimseler olarak bilinen kişilerin heykelleri yapılmakta, heykeli yapılan kişiler ve öyküleri unutulmakta, ve geriye puta dönmüş cisimler kalmaktadır. Azizlerin putları kimi zaman kiliselerde, kimi zaman sokaklarda, köprülerde, kimi zaman da insanların boynunda bir kolye olarak karşımıza çıkar. İnsanlar bu kolyelere tutunup dua eder, korunma talep eder.

Buna benzer şekilde islama da musallat olmuştur aracılık kurumu. Yaptıkları iyilikler veya dini bilgisi sebebiyle kendisinin üstün bir mertebede olduğuna inanılan duasının sıradan insanlardan daha makbul olduğuna inanılan ve kendisinden şefaat talep edilen şeyhler. Bu şeyhleri aracı koşanlar ve bu zihniyetin tezahürü içler acısı bir durumdadır.

Peygamberimiz sallAllahu aleyhi ve sellem bir kalabalıkta otururken onu tanımayan birileri o kalabalığa girdiğinde oturanlardan hangisinin peygamberimiz sallAllahu aleyhi ve sellem olduğunu anlamazlardı. O ne bir taht ne de kendini ayırt edici bir elbise giymek istedi. Şimdi müslümanlara ne oluyor da birilerini tahtlara oturtmadan, o kişilerin elini öpmeden, önünde kıyama durmadan ve rükuya eğilmeden yapamıyorlar? Bunları hakeden biri olsa bu kişi peygamberimiz sallAllahu aleyhi ve sellem olmaz mıydı? Hiç düşünmezler mi?

Araf suresi 37.ayet Allah adına yalan uydurandan ya da O´nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Onlara kitaptaki payları erişir. Sonunda canlarını almak üzere elçilerimiz yanlarına geldiklerinde kendilerine ´Allah´ın dışında taptığınız putlar hani nerede? deyince, ‘Koyup gittiler bizi´ derler. Böylece kâfir olduklarına dair kendileri şahitlik ederler.”

Araf suresi 38.ayetAllah onlara «Sizden önce gelip göçen cin ve insan toplulukları yanında cehenneme giriniz» der. Her cehenneme giren topluluk yoldaşına lânet okur. Sonunda hepsi biraraya gelince sonrakiler, kendilerinden öncekiler için «Ey Rabbimiz, bizi bunlar yoldan çıkardı, onun için bunlara bir kat daha fazla cehennem azabı çektir» derler. Allah da onlara «Herbirinizin azabı ikiye katlanmıştır, ama bilmiyorsunuz.»

Şimdi bu ayetleri okuyup tefekkür edelim, bizi cehenneme sürükleyen birileri var mı? Bize cennete gideceğimizi vaad eden veya düşündüren birileri var mı? veya bizim tevhidimizde bir sorun olabilir mi? Allah’a imanımız yeterince sağlam mı? Yoksa ona bilmeden ortak koşuyor olabilir miyiz?

Tevbe süresi 31.ayet “Onlar, Allah’dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’dan başka hiçbir ilah yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.”

Bu ayetin tefsirine ilişkin şu rivayet dikkat çeker;

Adî b. Hâtim ile Hz. Peygamber arasında bu âyet hakkında şöyle bir konuşma geçtiği rivayet olunmuştur:

– “Yâ Resûlallah! Biz onlara kulluk etmiyorduk ki!

– “Peki, onlar size istediklerini helâl, istediklerini haram kılıyorlar ve siz de onlara uyuyor değil miydiniz?”

– “Evet!”

– “İşte burada söylenen de odur” (Zemahşerî, II, 149; Râzî, XVI, 37).

Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapanlara itimat edenler Allah’a ortak koşmuş sayılıyor, çünkü bu ibadet niteliği taşıyor. Aynı şekilde dua da ibadettir. (Ebû Dâvûd, Vitir 23) Peki Allah’tan başkasından isteme? Aracı ile isteme? Örnek olarak akla hemen türbeler gelir. Ölülerden isteme nasıl bir gaflettir?! Her koyun kendi bacağından asılır bunun utmamak gerek.

Bunlar yardımın yalnız Allah’tan gelebileceğine değinen ayetler.

  • Mü’minun Suresi, 56. ayet: Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.
  • Bakara Suresi, 45. ayet: Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır.
  • Bakara Suresi, 48. ayet: Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
  • Al-i İmran Suresi, 122. ayet: …. Oysa Allah onların (Velisi) yardımcısıydı. Artık mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etmelidir.
  • Al-i İmran Suresi, 150. ayet: Hayır, sizin Mevlanız Allah’tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.
  • Nisa Suresi, 45. ayet: Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en güvenilir bir dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah yeter.
  • Kehf Suresi, 44. ayet: İşte burada (bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Allah’a aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır.
  • Şura Suresi, 31. ayet: Siz yeryüzünde (O’nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah‘ın dışında ne bir veliniz vardır, ne bir yardımcınız.
  • Duhan Suresi, 41. ayet: O gün, bir dost dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz. Ve onlara yardım edilmez.

Bunlar Allah’tan başka yardım edebilecek bir güç olamayacağına değinen ayetler.

  • Nisa Suresi, 173. ayet: …kendileri için Allah’tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.
  • Ankebut Suresi, 22. ayet: Siz yerde ve gökte (Allah‘ı) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah‘ın dışında veliniz yoktur, yardım edeniniz de yoktur.
  • Ahzab Suresi, 17. ayet: De ki: “Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah’tan koruyacak, veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?” Onlar, kendileri için Allah‘ın dışında ne bir veli, ne bir yardımcı bulamazlar.
  • Enfal Suresi, 10. ayet: … Allah‘ın Katından başkasında nusret (zafer ve yardım) yoktur. Hiç şüphesiz Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
  • Bakara Suresi, 107. ayet: (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah‘ındır. Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.
  • Kehf Suresi, 43. ayet: Allah’ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi.
  • Secde Suresi, 4. ayet: Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O’nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?
  • Tevbe Suresi, 116. ayet: Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.
  • Şura Suresi, 46. ayet: Onların Allah‘ın dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir (çıkış) yolu yoktur.

Peki bu ayrımlar neden önemli? Çünkü insanlar ben şu türbeye dua ediyorum her seferinde işim görülüyor demek ki işe yarıyor diye düşünebilir. Halbuki bu yine Allah’ın dilemesiyle olur ve fakat kişi yardımın Allah’tan değil başka bir yerden geldiğine inandığı için şirke düşmüş olur.

Bir şey istemek, dua etmek zorunlu olarak ibadettendir çünkü ibadet tapınılana yapılır ve tapınılanın herşeye gücünün yettiği düşünülerek yapılır. Bu nedenle herşeye gücü yeten sadece Allah olduğu için sadece ondan isteriz, ona ibadet ederiz.
Bu da zaten hepimizin bildiği Fatiha suresinde geçer.
Bu noktada Türkiye’deki ünlü cemaatlerden ayrılıyoruz. Zaten internete Allah’tan başkasından yardım istemek yazınca sayfa sayfa bunun normal olduğu anlatılıyor. Akıl alır gibi değil ama zaten cemaat tarikat işi akıl işi değil taklit işidir. Neyse konumuza dönersek, diyelim bir kişi düştü bu gavs tuzağına, şeyhinin onun için ahiret gününde şahitlik yapacağına inanıyor. O zaman şu ayetlere muhataptır. Allah samimi inananları bu gaflete düşmekten korusun.

Bunlar Allah’tan başka bir gücün yardım edebileceğine inananların yanlışta olduğuna değinen ayetler.

  • Araf Suresi, 192. ayet: Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe.
  • Araf Suresi, 197. ayet: O’ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç yetiremezler, kendilerine de.
  • Yasin Suresi, 74. ayet: Yardım görürler umuduyla, Allah’tan başka İlahlar edindiler.
  • Yasin Suresi, 75. ayet: Onların (o İlahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.
  • Ahkaf Suresi, 28. ayet: Bu durumda, Allah‘ı bırakıp yakınlık (sağlamak) için edindikleri ilahlar, onlara yardım etselerdi ya. Hayır, onlar, kendilerinden kaybolup gittiler. Bu (yalancı ilahlar ve onlara yükledikleri), onların yalanları ve uydurduklarıdır.
  • Mülk Suresi, 20. ayet: Rahmana karşı size yardım edecek olan kimmiş? Şu sizin ordunuz mu? Kafirler yalnızca bir gurur (kesin bir aldanış) içindedirler.

Son olarak, başa dönelim. İslamın inanç alemine dair en güçlü reformu aracılığı kaldırmaktır dedik. Bunun en açık ifadesi ise Bakara süresi 186.ayettedir; “Kullarım (Habîbim) sana beni sorunca (haber ver ki) işte ben muhakkak yakınımdır. Bana düâ edince ben o düâ edenin da’vetine icabet ederim. O halde onlar da benim da’vetime (itaatle) icabet ve bana İman (da devam) etsinler. Tâki (o sayede) doğru yola ulaşmış olalar.”

Bu ayetin Arapça analizi yapıldığında Allah’ın bilinçli şekilde kullandığı cümle yapısı dikkat çekiyor. Öncelikle bir çok mealde yanlış tercüme yapıldığını belirtelim. Hasan Basri Çantay’dan naklettiğimiz meal ise isabetli gözükmekte. Allah burada sorarsa anlamına çıkacak bir yapı kullanmıyor. Bunun açıklamasında, bir annenin sefere giden oğlu hakkında nasıl ki “dönerSE” değil de “dönünCE” cümle yapısını kullanacağı belirtiliyor. Çünkü anne evladının dönmeme ihtimalini göz önünde bulundurmak istemiyor. Döneceğine dair kesin umut besliyor. İşte Allah da kullarının O’nu soracağına bu kesinlikte yaklaşıyor. Devamında ise, cümlenin girişinde RasulAllah’a yapılan hitabın yönü değişiyor ve RasulAllah’ı aracı olarak kullanmadan, yani “onlara söyle…” “onlara bildir…” gibi bir kelam kullanmadan “muhakkak yakınım” şeklinde direkt bir ifade kullanılıyor. Şu inceliğe bakın subhanAllah. Allah kuluyla arasındaki aracıları kaldırıyor ama insanlar bunun değerini bilmiyor!

Yorum bırakın